Hasat zamanı geldi çattı. Sabah tayfamız ile zeytinlikte buluşuyoruz, tayfa dediğime bakmayın biz aile gibiyiz, bereket duaları eşliğinde tenteleri ağaçların altına sereriz, sırıklar kontrol edilir ve işe koyuluruz. Yemeğimizi paylaşır, çayımızı içeriz, çünkü bizi biz yapan, zeytinimize değer katan BİZ OLMAK. Sırıkçılar zeytinleri silkeledikçe biz kadınlar şarkılar türküler eşliğinde tentelere düşen yaprakları ayırırız, bu sürede gözümüz ikiz zeytin arar; çünkü ikiz zeytini patrona verdiğinde bahşiş alırsın. Patron ikiz zeytinleri inanışımıza göre bereket getirdiği için yağ tanklarının içine ip yardımı ile asar ki yağ bereketli olsun. Çok şükür ki bu sene de ikiz zeytinlerimizi bulduk. Neyse tentelerin üzerinde belli bir miktar zeytin biriktikten sonra bunlar kasalara konur ve traktöre istiflenir ve doğru fabrikaya sıkıma....
Buraya kadar çok huzur verici. Ama burdan sonrası çok heyecanlı. Fabrikaya adımını atar atmaz buram buram zeytin kokusu karşılıyor bizi. Başlıyorlar kasalardan büyük sepetlere zeytinleri aktarmaya. Sepetler forklift yardımıyla kuyunun başına getiriliyor ve başlıyor zeytinler dökülmeye...
Bu görüntünün güzelliğine inanamazsınız! Zeytinler taşıyıcı bant yardımıyla yıkanmaya gidiyor. Suyun temizliği çok önemli; çünkü yıkandıktan sonra zeytinler parçalanacak, malaksör dediğimiz karıştırıcının içinde hamur haline gelecek. Soğuk sıkım için ideal sıcaklık olan 23-28°C su veriliyor hamura. Burda bir süre bekliyoruz. En sıkıcı kısım çünkü sona yaklaşıyoruz. Gerekli şartlar oluştuğunda bir hortum yardımıyla sulu hamur dekantöre pompalanıyor. Dekantörde ne oluyor? Üç fazda çıktı alıyoruz; pirina dediğimiz yağın zeytinden ayrılmış posası yakıt olmak üzere kuyulara, karasu dediğimiz, yağı ayrıştıran su daha sonra bioenerji elde etme, hammadde olarak kullanım için ayrı kuyulara ve üçüncü ve en önemlisi altın sıvı; yani yağ da son bir kez sudan ayrıştırıldığı; benim gibi sabırsızların da başında beklediği seperatörden krom tanklara akar da akar, bunu gördükçe bir mutluluk kaplar içimizi. Hemen tatmak isteriz, tankı koklarız, acaba yanımızda şişe getirdik mi akşam ekmeğimizi banabilir miyiz gibi sorular aklımıza düşer. Yağı dinlenmek üzere depolarımıza alırız( ama biz bu arada bol bol tüketiriz) Sonra siz sipariş verene dek tanklarımızı hiç açmayız.
İşte yağın yolculuğu...